Hikayemiz
- Tuğkan Sür
- 21 Nis
- 3 dakikada okunur
Mimaroğlu ailesi olarak 2000 li yılların başında başta Berna olmak üzere ailemizin sörf sevdası vesilesiyle Alaçatı ile tanıştık. Bu hoş tanışıklığı takiben Alaçatı'nın rüzgarına, havasına, suyuna, ve mimarisine hayran kalan Berna "Ev gibi zevkli ve rahat bir otel yapalım bütün sene kullanılsın" fikri ile 2003 yılında bugün bir kısmı Bernadet olarak bilinen arsa alınmış oldu.
Farklı yönlerde ilgi ve beceri sahibi olan Berna öncelerden itibaren sanat, yemek, galeri ve benzeri unsurları bir araya getirecek tipten bir kompleks hayal etmeye başlamıştı. Bu kapsamda niyetlenilen bir kaç proje belkide dönemin gereksinimleri ile örtüşmediğinden hayata geçememiş ama akıllardan da çıkamamıştı. Alaçatı nezninde öncü bir otel projesine bir kaç defa niyetlenilmesi, revize edilmesi fakat nihai olarak çeşitli sebeplerden ötürü gerçekleşmemesi sonucunda ilgili parselin bir kısmının "Madem bir proje yapmıyoruz o zaman kendimiz oturalım" niyeti ile aslında bir gün Bernadet'e varacak sürecin ilk yapı taşları konmaya başlanmış oldu.
Arsaya bir konut inşa etme kararını takiben 2012 de çizilen konut projesi ile inşaat başladı. İnşaat esnasında Hindistan seyahetinde olan Berna anlamsız bir halsizlik şikayeti ile seyahatini erken sonlandırark İstanbul'a döndü. İstanbul'da yapılan tektikler sonucunda koyulan lösemi teşhisi ile birlikte tüm aile için yoğun duygularla dolu yeni bir dönem başlıyordu. Berna ve Vedat'ın alışılmışın dışındaki algı ve tutumları ile bu süreç "İIkinci Balayı" olarak hafızalarda yerini alacaktı. Türkiye'de başlayan tedavi süreci NY'ta devam ederken yeme, içme, kültürel gezi ve hayatı yaşanmaya değer kılan tüm ufak detaylarla süslenmiş duygusal olarak yoğun ama çok kıymetli bir dönem olarak yaşanıyor. Belirli bir süre sonra tedaviyi bırakma kararı alan Berna, Vedat ile kaba inşaatı tamamlanmış evlerine kesin dönüş yapmak üzere Alaçatı'ya doğru yola çıkıyorlar. Ailenin Alaçatı'ya gelişiyle beraber hız kazanan tüm süreçler bir kaç hafta içerisinde Berna'nın can dostu Hakan ile birlikte enerjisini tüm detaylarına yansıttığı hayalindeki evi meydana getiriyor.
Berna'nın evinde yemekler yaptığı, arkadaşlarını ağırladığı, ailesi ile vakit geçirdiği, zevkli sofralar kurduğu, bahçede ağaçlara sarıldığı ve sanatını sürdürdüğü bir kaç çok özel ay Bernadet'in her daim var olacak frekansının çıkış noktası niteliğinde. Bu dönemde Vedat'ın Berna'ya son doğum günü hediyesi olan 1000 yillik zeytin ağacı bugün bulunduğu noktada yerini alıyor. Sonbahar rüzgarları ile gelen soğuk algınlığı ile birlikte Berna İstanbul'a son kez dönerek hastaneye kaldırıldıktan sonra bir kaç hafta içinde usulca fiziksel dünyamızdan ayrılıyor. Berna giderken her ne kadar yeri doldurulamayacak boşluklar oluşmuş olasa da hayatı yaşamaya değer kılan sayısız sebebi bizlere armağan olarak bırakıyor.

Ailenin fertleri Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere çalışma hayatlarına dönerken Vedat, Berna ile yaptıkları Alaçatı evinde yaşamaya karar veriyor. Günlerini bol bol kitap ve araştırma konusyla geçiren Vedat bir yandan arsanın geri kalanına yapacağı konut projelerinin süreci ile ilgileniyor. Tam da bu dönemlerde abisi Haluk'un Alaçatı ziyareti sırasında "Çok soyut işlere takılıyorsun, şuaraya bir sebze bahçesi yap" önerisini başta umursamamakla birlikte bir kaç gün sonra kendini bahçenin ilk domatesini ekerken buluyor. Daha sonra ki süreçte bahçe işlerinden ne kadar keyif aldığını defalarca dile getiren Vedat'ın domates ile başlayan serüveni acur, enginar, reyhan, nane, salatalık, fesleğen, patlıcan vb. şekilde evrilirken bir yandan da tamamlayıcı nitelikte bir takım atölye çalışmaları da hayata geçmeye başlamıştı. Bu döngü tüm aile üyelerine heyecan ve ilham katarken, bir noktada herkes kendini yoğurt, peynir, ekmek, reçel, dondurma, turşu, pestil, pekmez üretimi ve atölye faaliyetleri içerisinde bulunca cam, seramik, ahşap ve teknoloji tipi diğer ilgi alanları da sohpetlere konu olmaya başladı.
Organik biçimde meyadan gelen çeşitli faaliyetler ile deneyimleme, öğrenme ve paylaşma nosyonları beslenirken İrem'in "Bu arsa konut olarak satılırsa bu tip faaliyetleri nerede yapacağız?" sorusu ile binalardan birini tutup senelerdir hayalini kurduğumuz atölye ve organik bahçeyi burada uygulmaya karar verdik. Daha sonra Haluk ve Vedat'ın parçası olduğu Pishlen ekibi yemeklerinin kekyifli ve anlamlı dokusundan haz alarak bir başka binayı'da bahçeden çıkan mahsüllerin yemek ve içeceğe dönüşeceği, Mimaroğlu tarzında bir mutfak ve dostlarımızı ağırlayacağımız bir misafirhane olarak ayrımaya niyetlendik. Tüm bu fikirler yoğun bir yaratma ve paylaşma arzunu beslerken Vedat bir İzmir dönüşünde "Bir daha böyle dört villayı nasıl yan yana getireceğiz, madem öyle hepsini tutalım, Berna'nın ilk başta söylediği gibi tüm yıl açık olacak ev gibi bir otel projesi yapalım." demesi ailecek herkesin onayın alırken tüm devam eden faaliyetlere ilişkin ilgi ve heycanımızı daha da yoğunlaştırması içten bile değildi.
İkinci etapta bir domates ile başlayan renkli, üretken ve heyecanli serüvenin aslinda Berna'nın 2003'te ekmiş olduğu tohumların meyveleri olduğunu bizzat kendimiz yaşarak idrak etmiş olduk.
Böylece bu farklı projeyi Berna'dan ilham alarak ve ona ithaf ederek yapmaya karar verdik. Projede ilk belirlenen detay Vedat'ın isteği ile proje isminin Berna'nın yurt dışı seyahatlerinde "Bernadette’teki gibi Berna" kullanımından yola çıkarak Bernadet olması yönündeydi. Bu noktada artık ismi ve ilhamı belirlenmiş olan projede değerlerimiz ve ilgi alanlarımızı geliştirerek paylaşmak, öğrenmek ve yeni dostluklar kurmak üzere pacalarımızı sıvadık. Aslında kişisel bir noktadan çıkan motivasyon ve ilham, toplumsal ve evrensel bir değer sunma arzusuyla doğmuş oldu.